4 Eylül 2013 Çarşamba


Bizim için kocaman fedakarlıklar yapmaya hazır insanları hayatımıza kabul etmek, güvenlik çemberimizin içine dahil etmek nasıl bu kadar zor ve imkansız olabiliyor? Buna rağmen kalbimiz defalarca kırsa da bir gram üzüntü duymayacak, yalandan "kötü bir niyetim yoktu. üzgünüm. gerçekten" cümlesini kuranlara kapımızı sonuna kadar nasıl açabiliyoruz? Yoksa biz kaşınıyor muyuz?

işin esprisi bir yana bazen mutlu olmayı gerçekten istemediğimiz düşünüyorum. ya da mutlu olmaktan gerçekten korkuyoruz. üzüntüye hüzne o kadar alışmış ki doğamız; ne olduğunu bilmediğimiz o mutluluk denen duygu durumundan korkuyor ve çılgıncasına kaçıyoruz.

sonra yalnızlığımızın faturasını kendimiz hariç her şeye, herkese kesiyoruz... 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder